Merve Kurtoğlu
Geçtiğimiz aylarda birkaç köşe yazarının peş peşe deizmle ilgili yazılar kaleme almasından sonra pek çoğumuz “Gençler arasında deizm gerçekten yükselişte mi?” diye sordu. Ardından Diyanet Dergisi, “deizm ve ateizm” konulu geniş bir dosyayla çıktı ve tartışma alevlendi. Art arda röportajlar yapıldı, konunun uzmanları konuşturuldu, pazar ekleri meselenin üzerine gitti, farklı görüşler ve yorumlar dile getirildi, haber kanallarında haftalarca deizm üst başlıklı açık oturumlar düzenlendi. Peki sonuç? Gençler arasında gizli bir deizm yükselişi var mı? Varsa kendilerine deist mi diyorlar, yoksa adı konulmamış bir muğlaklık mı kendini gösteriyor? Ateist olduğunu söylemek ayıpken deist olduğunu söylemek yeni bir akım mı? Ya da tüm bunların ötesinde deizm şişirilmiş koca bir balon mu? Bu ve pek çok sorunun cevabı dosyamızda.
Akıl Tek Başına Yeter mi?
Önce kavramın köklerine inelim. Deizm, Latince kökenli bir kelime olan deus (Tanrı)’dan gelir. Temel felsefesi, “Evreni başlangıçta yaratan bir yaratıcı vardır ama işleyişine karışmaz” şeklinde özetlenebilir. Dolayısıyla deizm “Tanrıcılık” anlamı taşır. Bir tür pasif kutsala inanılır. Kaynağını sadece akıldan aldığını öne sürer. Peki akıl tek başına yeter mi? Deistler, vahye, nübüvvete, meleklere, ahirete ve aklınıza gelebilecek pek çok meseleye şüpheyle bakar ya da inkar ederler. Kökleri Antik Yunan’a, Aristoteles’e kadar uzatılabilir. 16. yüzyılda kendini tekrar göstererek Hıristiyanlık’taki felsefi ve teolojik tartışmaların odağına giren bu kavram, o zamanlar geleneksel din yorumundan çıkanları niteleyici bir anlamda kullanılır. Batı Avrupa’nın yaşadığı ve daha sonra modernizm olarak adlandıracağımız tecrübe deist akımları güçlendirir. Aydınlanmacı düşünürlerin pek çoğu deizmin savunucuları olarak fikirlerini bugüne kadar taşımışlardır.
Deizmin Mezhepleri
Deizmle ilgili belki de ilk bilinmesi gerek şey, tek bir deizmin olmadığı. Bu konu hakkında en detaylı çalışmalardan birini yapan Samuel Clarke, dört grup deizmden bahsediyor.
1- Ezelî, sonsuz, özgür, akıllı bir varlık olarak dünyayı yaratan, saat gibi kuran ve idaresini üstlenen ama dünyayla hiçbir irtibatı olmayan bir Tanrı vardır.
2- Tanrı, evrenle ilgilenir ama bu ilginin içinde ahlaka yer yoktur.
3- Tanrı’nın ahlaki sıfatlarını kabul ederiz ama ruhun ölümsüzlüğünü asla.
4- Bütün dini ve ahlaki doktrinlere tamam ama vahiy konusunda şüphemiz var.
Ülkemizde Durum Ne?
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sekülerizmin, yani kutsalı olsa bile hayatın içinden Allah’ı ve helal-haram ölçüsünü çıkartan, dinin sosyal hayatta söz sahibi olmasını istemeyen bu yaklaşımın, yükselişte olduğu bir gerçek. Deizm ve sekülerizm birbirini besleyen iki doktrin. Her ne kadar deizmin sistematik bir öğretisi, takipçileri, sözcüleri olmasa da felsefi bir geleneği var ve “gizli deistler” zannettiğimizden daha çok olabilirler.
İstatistikler uzun zamandır yüzde 99’umuzun Müslüman olduğunu söylüyor. Bu rakam nüfus kağıtlarının din hanesinde yazanlardan hareketle oluşuyor. Gerçekler muhtemelen daha aşağı seviyelerde. Hıristiyan ve Yahudilerin ülkemizde çok az olduğunu biliyoruz. Peki ya Müslüman olmayıp bunu söyleyemeyenler? Pasif ateistler, deistler ve agnostikler istatistiklere net olarak yansımasa da toplamlarının yüzde 1’den epey fazla olduğu bir gerçek.
Rakamlar Konuşuyor
Birkaç ay önce MAK Danışmanlık Şirketi’nin yaptığı dini değerler araştırması -pek çok noktada eleştirilse de- bize bazı veriler sunuyor. “Allah’ın varlığına ve birliğine, bizi yaratıp yaşattığına inanıyor musunuz?” şeklindeki sorulan bir soruya yüzde 4 civarında “hayır” denmiş. Aynı soruda yüzde 6 oranında “evet, Allah’ın sadece varlığına, bizi yarattığına inanıyorum ama her şeye karıştığına, karışacağına inanmıyorum” seçeneği işaretlenmiş. yüzde 4 de cevap vermek istememiş. Yani tam anlamıyla “evet” diyenlerin oranı sadece yüzde 86. Mesela “Meleklere inanıyor musunuz?” sorusuna “Evet, inanıyorum.” diyenler yüzde 75. yüzde 15 “Gözümle görmediğime inanmam.” diyor, yüzde 10 ise cevap vermek istemiyor. Bu oranlar gerçeği yansıtıyorsa Müslüman oranımız için yüzde 95 bile çok iyimser kalır.
Peki Ya Sonuç? Ben Deizm Diyorum Ama Sen Yeisizm Anla
Türkiye’de kendini “ben deistim” diye tanımlayan geniş bir kitlenin olmadığı açık. Fakat dindar bir hayat yaşama tercihinin zayıfladığı da gökyüzü kadar gerçek. Bu durumu kötü örnekliklere, yaşadığımız dikey/yukarıdan/zorba modernleşmeye, geçmişten gelen yanlış devlet politikalarına, 15 Temmuz’a ve daha pek çok şeye bağlayabiliriz. Diğer taraftan deist demek meseleyi muğlaklaştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Birisine din dediğimizde “dindar dediklerinizin ahlakı, siyaseti, ekonomisi bu ise ben dindar değilim” diyorsa bunun adı deizm değil yeisizmdir. Yani umutsuzluktan doğan karamsarlık, boşvermişlik. Avrupa’nın yaşadığı kendine özgü tecrübeler, yine onlara özgü isimlerle nitelendirilebilir. Ama çoğu zaman bize uymuyor. Bizdeki tecrübe, dinden, dindarlardan ve dini olan her şeyden ümidini kesip, sağır ve kör gibi davranmak şeklinde zuhur ediyor. Deizm değil yeisizm yükseliyor. Özellikle dindar ailelerden gelen gençlerde bir mutsuzluk ve arada kalmışlık olarak ortaya çıkıyor bu durum. Argetus Araştırma Şirketi Danışmanı Erol Erdoğan, Türkiye’deki gençlik hareketlerinin, okuma gruplarının, dernek ve vakıfların tamamının gençlere ulaşma oranının yüzde 10’u bile bulmadığını söylüyor.
Yeisizmin Yükselişinde Hocaların Suçu Var mı?
Türkiye’deki hakim hoca, vaiz, sohbetçi tipolojisinin gençleri İslam’a çekmeye çalışırken, hikmeti, basireti, tatlı dili tercih edip etmediğini bir daha düşünmeliyiz. Kendi yeistlerimizi kendimiz üretiyor olabilir miyiz? Bu önemli bir soru. Deizmin ve Yeisizmin bir yükselişi varsa bunda hocaların payı var mı? İslam’ı anlatma tarzımızın güncellenmesi gerekiyor mu? Efendimiz’in (s.a.v.)’in “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Sevdiriniz, nefret ettirmeyiniz.” buyruğunu yeterince yerine getiriyor muyuz? Yeisizme ilgi gösteren özellikle dindar çevrenin bir kısmı; esaslı, hakikatli, oturaklı, bilgili, hikmetli adam eksiğinden dolayı buraya kayıyor olabilir mi?
Kirlenmemiş Bir Kalp İle
İslam eşsiz bir kurtuluş vesilesidir insanlık için, bu konuda yeterli bilgi, hikmet, basiret ve firasetle örneklik, güzel numune ya da rehberlik eksikliğinden dolayı sorularına cevap bulamayan insan aklı, manen aç kalan kalp arayışını sürdürüyor. “Bir yaratıcı var” duygusunu yakalayan deist ve yeistlerin bir adım öteye geçerek, İslam’ın eşsiz rehberliğine, tarifsiz mutluluğuna, hakikatine ve hikmetine ermelerini diliyoruz. Bu insanların İslam’ın hakiki, öz, eşsiz ve biricik mesajına ve Efendimiz’in (s.a.v.) hayatına, ön yargısız, şartlanmasız tekrar bakması gerekir. Sapkın olmayan, kirlenmemiş, bulandırılmamış bir akıl ve kalple birlikte yeniden İslam ile buluşmak yollarını açacaktır.
Ahlakın, Adaletin Kaynağı Ne Olacak?
Akılların, zanların ilah haline geldiği bir fantastik dünyanın insanlığa bir getirisi olmayacağından, bir süre sonra başka izmlere kayılacağından şüphe yok. Deizm, ebedî kurtuluş vaat etmez. Tam aksine ebedi kurtuluş yerine büyük bir boşluk hissiyle baş başa bırakır insanı. Allah’ın bir kez yaratıp bıraktığı bir dünya tasavvurunda ahlakın ve adaletin kaynağı ne olacak? İnsanı hep daha iyi olma yolunda ne motive edecek? Aile, onur, erdem, saygı, hoşgörü ve diğer tüm değerler gücünü nereden alacak? Bunları yeniden düşünmek gerek.
Deizm değil yeisizm yükseliyor. Özellikle dindar ailelerden gelen gençlerde bir mutsuzluk ve arada kalmışlık olarak ortaya çıkıyor bu durum.
Yeisizm Pişmanlıktır
Dünyada olup bitenlerle ilgilenmeyen, dolayısıyla bilmeyen; onları etkileyecek kudrete sahip olmayan, gerektiğinde müdahale edebilecek irade ve hikmete sahip değil demektir ki bunlar birer eksikliktir. Allah ise tüm eksikliklerden münezzehtir. “Dua ediniz ki duanıza icabet edeyim.” (Mu’min Suresi, 60. ayet) diyen Allah, nasıl olur da dünyaya karışmaz? “Göklerde ve yerde bulunan herkes O’ndan ister. O, her an yaratma halindedir.” (Rahman Suresi, 29. ayet) Yaratıp bırakmak isteyen Allah, niye Peygamberler gönderip onlara vahiy indirir, muhatap olur...
Dindarlıktan ümidini kesen, boşvermiş bir anlayışın kadim ve kalıcı olduğuna inanmıyoruz. Kadim olan İslam’dır, kalıcı olan da İslam olacaktır. Deizm, yeisizm başta olmak üzere tüm izm’ler tepkisel hareketlerdir, antisi tükendiği zaman kendisi de bitecektir. Bize düşen İslam’ı sahih kaynaklardan öğrenip, tatlı dille ve hâl ile gelecek nesle aktarmak ve aykırı tüm görüşleri okumaktan, dinlemekten çekinmemektir.
Kim Ne Diyor?
Ateizm Çok Yayılamaz Ama...
Geçen aylarda ülkemizde yeniden alevlenen deizm tartışmasını ilk başlatan isimlerden biri Mustafa Öztürk. Karar’daki köşesinde “Deizmin Ayak Sesleri” başlıklı yazısında, İslami anlamda işlerin iyi gittiğini düşündüğümüzü ama muhafazakarlık motifleriyle bezeli gettomuzdaki sosyolojik vakumdan çıkıp etrafa bir göz attığımızda genç kuşağın, dindarlığın tam zıddı bir yöne gittiğini göreceğimizi düşünüyor. Öztürk’e göre ateizm bu kültürel iklimde fazla bir karşılık bulamayacaktır. Nihilizm de bir tür ergen tribi olarak görülecek ve pek cazibesi olmayacaktır. En güçlü ve en tehditkâr aday deizmdir ve artan bir ivme görülmektedir.
Pozitivist Fikirlerin Tekrarı
Geçtiğimiz haftalarda Habertürk’ten Kübra Par’a konuşan Prof. Dr. Yasin Ceylan, gençler arasında deizmin hızlı bir şekilde yayıldığını iddia ediyor. Ve bunun da normal bir sürecin sonunda gerçekleştiğini savunuyor. Semavi dinlerin baskısından dolayı gençlerin deizme yöneldiğini düşünüyor. Artık modası geçmiş pozitivist savları tekrarlayan Ceylan, inanç devrinin kapandığını, artık insanların bilgiyle hareket etmek istediğini ifade ediyor. Ceylan’ın Medrese eğitimi aldığını, ilahiyat tahsili görmüş olduğunu, ODTÜ Felsefe Bölümü’nde çalıştığını ve kendisini deist olarak tanımladığını hatırlatalım.
Din Olmadan Tanrı Nasıl Olacak?
İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Teoman Duralı, biricik dostum dediği Ceylan’a hiç katılmadığı gibi tartışmayı bambaşka bir noktaya taşıdı: “Dinden bağımsız bir Tanrı görüşü olmaz. Tanrı fikrini bize din veriyor, din olmadan Tanrı’yı bilemem ki ben.” Duralı Hoca böylelikle deistlerin Tanrı fikrini bir dine dayanmadan savunamayacaklarını, dolayısıyla ateistlik ile semavi dinler arasında tercih yapmak zorunda kalacaklarını ileri sürmüş oluyor.
Sistem Baskıları Deist Üretebiliyor
Acıbadem Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Emre Dorman, her dönem farklı bölümlerden 300 kadar öğrenciye felsefe dersleri verdiğini, ders çıkışı öğrencilerle sohbet ettiklerinde deizm-ateizm konularının sıkça tartışıldığını, kendini deist olarak tanımlayanların neredeyse tamamının dini yorumlama tarzına tepki olarak bu yolu seçtiğini ifade ediyor. “Birçoğu yüzeysel bilgiye sahip, Allah’a şükür bir süre konuştuktan sonra büyük oranda İslam inancıyla ilgili kafalarındaki yanlış bilgilerden kurtuluyorlar” diyen Dorman, özellikle İran’dan gelen öğrencilerde, mevcut sistemin baskıları nedeniyle deist olmayı seçenlerin hayli fazla olduğunu ekliyor.
Meşhur Deistler
Newton’un yeni fizik çalışmalarını heyecanla karşılayan Fransa’nın en ünlü şairlerinden Voltaire (1694-1778), bu gelişmeleri mekanist terimlerle yorumlayarak doğal din dediği deizmin kanıtlayıcı unsurları olarak görür. “Eğer dünyanın hiç değişmeyen kanunları varsa Tanrı sürekli yaratma halinde değildir.” der. Newton’un çalışmaları, Batı Avrupa başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinde deizmin yayılmasını hızlandırmıştır. Alman filozof Kant’ın felsefesi de aynı şekilde deizmin yayılmasında oldukça etkili olmuştur.
Eller Günahkar, Diller Günahkar
Aydınlanmacı filozof J. J. Rousseau (1712-1778), Voltaire’in maddeci yorumlarını daha romantik bir yaklaşımla yumuşatmakla birlikte, deizmin karanlık sularında yüzmekten kendini alamamıştır. O’na göre insan doğuştan iyilik ve adalet duygusuyla dünyaya gelir ancak kötülükler ona musallat olsa bile içindeki ışıkla bunların önüne geçip özüne dönmesi her zaman mümkündür. Bu yorum, Hıristiyanlıktaki “doğuştan günahkarız” anlayışına da terstir. David Hume’u (1711-1776) da şüpheci yaklaşımları nedeniyle deistler sınıfına almamız mümkün. Yine Ortaçağ’daki Müslüman toplumlar arasından pek deist örneği çıkaramasak da Ebu Bekir er-Razi’yi (865-925) zikredebiliriz. Felsefi bir ekol olmayı başaramasa bile kısmen etkili olmuş bir isimdir. Modern dönemden, kapitalizmin kurucularından sayılan Adam Smith’in dindarlıkla deizm arasında gidip gelen bir çizgiye sahip olduğunu not düşebiliriz.
Wikipedia’nın listesine güvenirseniz, şu isimleri de deistler sınıfına dahil edebilirsiniz: Albert Einstein, Aristoteles, Benjamin Franklin, Leibniz, Newton, James Madison, Spinoza, John Locke, Darwin, Hawking, Abraham Lincoln, Neil Armstrong, Edison, Victor Hugo, Nihal Atsız...