El-Hac Nuh, Burkina Faso’nun ücra bir köyünde doğmuş. Dini tedrisini değişik yerlerde tamamlamış. Sonra Gana sınırına yakın bir köyü yurt tutmuş. Bölge, Müslüman nüfusun az olduğu bir coğrafya. Öyle ki bölgede ilk kez hacca giden Hacı Nuh olmuş… Komşu köylerde kalan Müslümanlar, Kâbe’den gelmiş bir Müslüman’ı görmek ve Kâbe’yi dinlemek için her gün bir grup olarak ziyarete gelmişler. Bu nedenle hac dönüşü ziyaretler bir yıl kadar sürmüş. Kendini ve hayatını bölgede İslam’ın ve Kur’an-ı Kerim’in öğretimine adamış biri. Şimdi size bu güzel insanla yaptığımız söyleşiyi arz edelim.
Öncelikle bu köydeki misafirperverlik için çok teşekkür ediyoruz. Burada çok canlı bir hayat var. Burası sanki çölün ortasındaki yemyeşil bir orman gibi. Bu konuda üstadın çok büyük emekleri olduğunu görüyoruz. Elbette takdir Allah’ın ama emek onun. Bunu nasıl başardı? Onu merak ediyoruz.
Ben diğer insanlarla aramı hep iyi tuttum. Hasta olmadığım sürece sürekli onların dertlerine derman olabilmek için yetişmeye çalışıyorum. Burada affetmek vardır. Bize karşı bile bir kötülük yapanı, gidip konuşuyoruz ve onu affediyoruz. İnsan ilişkilerinde bir sıkıntı yaşamayız. Sadece bizim köyümüz için değil, çevre köylerle bile öyle. Bizim katılmadığımız komşu köylerin cenazesi bile yok gibidir. Ben bir düğüne katılmasam, sanki o eksik kalır. Çok üzülürler. Her konuda yardımcı olmaya çalışırım. Buraya bir defa gelen mutlaka ikinci defa gelmeyi isteyecektir.
(Gülerek sözünü kesiyoruz.) O zaman biz de tekrar geleceğiz öyle mi?
Elbette geleceksiniz. Aslında ben, insanlar için çok büyük şey yapmıyorum. Ben zengin bir adam değilim. Ama var olanı paylaşıyorum. Dertlerini anlamaya çalışıyorum. Ben sizin dilinizi anlamıyorum. Aslında sizinle direkt anlaşabilme imkânımız olsa şehre her geldiğimde mutlaka ziyarete etmek isterim.
Dil problemi var ama aramızda tercümanımız var. Onunla anlaşırız. Mutlaka bekliyoruz. Başımızın üzerinde yeri var. (Burayı tercümanımız nasıl aktardı bilemem.)
Sizlere dua ediyoruz. Buralara geldiniz. İnşallah cennette beraber olacağız. Buradan Türklere ve Osman Nuri Topbaş Hocaefendiye dua ediyoruz. Türklere selam söyleyin. Devlete ve hükümete söyleyin. Dua ile onların yanındayız. Allah onlara yardım edecektir. Onlar Allah’ın dinini yaşadığı ve yardım ettiği sürece, Allah da hep yardım edecektir. Bu hizmetlerin buraya gelmesini sağlayan herkese dua ederiz. Allah sizlere nimet verdi. Siz de bunları bizimle paylaştınız. Allah daha çok versin. Sizin bir verdiğinizi milyar etsin. Siz duymadınız ama gece yapılan sohbet için kaç kişi bizi aradı ve bundan dolayı dua ettiler. Keşke her ay böyle bir sohbet yapabilsek. İnsanlar bunu seviyor. Ben de bu işe aracılık etmek istiyorum.
Buradaki öğrenciler nereden geliyor? Yaşlı insanlara camide sohbet etmek kolay. Ama bu yaştaki gençlerin dertleriyle ilgilenmek kolay değil. Her birinin ayrı bir derdi sıkıntısı olacak. Okula gidecek, karnı doyacak, hastası olacak... Bunu nasıl başarıyorsunuz?
Önce onların karınlarını doyuruyorum. Burada önce karınları doyar. Ben yatıp dinlenmeyi bilmem. Bize yardım eden sizin gibi bazı dostlarımız var. Ama kendi tarlalarımız var. Onları ekiyoruz. Her yıl kaldırdığımız ürünleri satmak yerine, onlara yediririm. Bazen de fakirlerle paylaşırız. Ben 77 yaşıma geldim ama tarlada çalışırım. Hamdolsun sağlığım yerinde… Bunların hepsi benim çocuklarım. Tarlaya çalışmaya beraber gideriz, beraber dinleniriz, beraber yeriçeriz. Namazları beraber kılarız. Ben buradaki çocukların asla dilencilik yapmasına izin vermiyorum. Bunlar kimseden bir şey isteyemezler. Şayet bunu yapanlar olursa, onları evlerine geri gönderirim. Burada Gana’dan bile öğrencilerim var. İnsanlar buraya güvenirler hamdolsun…
Burada sadece erkek öğrenci mi var?
Hayır burada sadece erkekler yok. Aynı zamanda kızlar da var. Onlar da burada kalır ve dinlerini öğrenirler. Hepsi buradan Kur’an-ı Kerim’i güzel okuyarak ayrılacak. Onlar da arka tarafta benim kızlarım olarak kalırlar. Bizim aslında çok bir ilmimiz yok. Ama bildiğimizi burada öğretmeye çalışıyoruz.
Allah razı olsun. Dün ve bugün yemekleri önce öğrencilerine verdiğini gördük. Gelen misafirlerine ellerlini yıkaması için nasıl kendi eliyle su döktüğünü gördük. Ama ben bir şey daha soracağım. Bazı hoca efendiler vardır. Onlar ümmetin çocuklarını yetiştirme konusunda gayet iyidirler. Çalışırlar, çabalarlar ve onları yetiştirirler. Ama kendi çocukları yetim gibi kalır. Kendi çocuklarını da en güzel bir şekilde yetiştiremezler. Ama biz sizin çocuklarınızı tanıyoruz. Maşallah siz kız-oğlan hepsini en güzel şekilde yetiştirmişsiniz. Bunu neye borçlusunuz?
Burada kalan tüm çocuklar benim çocuğumdur. Çocuklar belirli yaşa gelince annelerinin yanında yatmaz. Yemeği, yatağı ve tüm eğitimi burada diğerleriyle beraberdir. Tarlada çalışılacaksa da ders okunacaksa da hepsi bunu beraber yapar. Asla ayrım yapmam. Diğer misafir öğrencileri de kendi çocuklarım gibi severim. Onlar burada aynı anne ve babanın çocukları gibi yaşar ve çalışır. Burada kavga eden çocuk olmaz. Olsa da ben onu cezalandırmak yerine oturtur ve anlayıncaya kadar nasihat ederim. Başkasının malına ve canına zarar vermemeyi öğrenirler.
Bu güne kadar buradan ne kadar öğrenci geçti?
Burada eğitim gören ve ayrılan öğrencilerin sayısını tam olarak bilmiyorum. Ama bir kısmı, en az yüz kadarı başka yerlerde hoca oldu. Yaklaşık elli yıldır burada öğrenci yetişir. Hamdolsun onların büyümüş ve yetişmiş hallerini görmek bizi memnun eder. Yaklaşık elli yıldır bu hizmet devam ediyor.
Burası henüz teknolojiyle tanışmamış ve bozulmamış. (Bu arada mescide iki kişi giriyor. Tercümanımız ve oğlu Yusuf, “Bunlar muhtemelen bir sıkıntısı olduğu için geldiler. Dertlerine çözüm arayacaklar” diyor.) Bu işe nasıl başlandı? Niçin böyle bir eğitim?
“Sizin en hayırlınız, Kur’an-ı öğrenen ve öğretendir” hadis-i şerifi gereğince bu işe koyuldum. Amacım bu konuda hizmet etmek. Bazı Müslüman çocukları Kur’an okumasını bilmiyor. Onlara kim el uzatacak? Annesi, babası bilmiyor. Hatta sadece okuması da yetmez. İyi bir Müslüman olması gerekir. Bunun eğitimini kim verecek? Bildiğimiz kadarıyla bu vazife bize düştü. Burada okuyan çocuklar var. Babalarının imkânı yok. Onlar da güzel kıyafet giymeyi sever. Bunun için elimde imkânım varsa cebimden harcarım. Yoksa şehirde tanıdığım zenginler var. Onlardan alırım. Hatta bazen çocuklar buraya gelir. Bir süre okurlar ve babaları tarla işlerinde çalıştırmak için onları eve götürür. Ama çocuklar bir yolunu bulur ve kaçar gelir. Babaları nereye gittiğini bilmiyor. Artık bundan sonra babası gelip bu çocuğu benden alamaz.
Ben burada iş konusunda da tembel yetiştirmem. Kur’an öğrendikleri gibi, ziraat işlerini de öğrenirler. Benimle beraber çalışırlar. Çünkü bir yıl onu yiyeceğiz beraberce. Burada devlet okuluna da devam ederler. Her öğrenci, Kur’an eğitimiyle beraber devlet okulunda da okur. Ben öğrenci aramam. Buraya davet etmem. Onlar kendisi gelir.
Allah için Müslümanları ilgilendiren bir sorun varsa hemen çözelim. Allah’ın dinini yüceltecek kim varsa ona yardım edelim. Nerede bir hayır hizmeti olacaksa hemen yapalım. Hiç beklemeyelim. Burada para veya makam kazanmak istemiyoruz. Allah rızasını kazanmak isterim. Benim param yok ama başka köylere mescit ve medrese yaptırmak nasip oldu. Benim bu mescidimde hâlâ eksiklikler var. Ama başkalarına aracı olduğum mescitler daha güzel ve tamam oldu. Önce onları tamamlıyorum. Ben diğer Müslümanların da yardımlaşmasını istiyorum. Ben kendi mescidim için yardım almadım. Bir gün bitireceğim inşallah. Hamdolsun ben bu hizmetlerden zevk alıyorum.
Allah bütün Müslümanları yolundan ayırmasın. Birlik ve dirlik versin. Kardeşlik versin. Düşmanlarına fırsat vermesin…
(Bizden başka içerde ve dışarıda bekleyen misafirleri vardı. Bu nedenle müsaade aldık. Dua aldık. Dua ettik…)