Şehit olamayabilirsin ama şehit gibi yaşamak elinde! Tıpkı bir şehit gibi sabırlı, merhametli, güler yüzlü olabilirsin. Sana verilen vazifeyi, işini ya da mesleğini ibadet aşkıyla yapabilirsin.
Hayatta hiçbir şey tesadüf değil. Bir yapboz parçası gibi sadece yerine yakışıyor her şey. Bin bir zahmet ve titizlikle yaptığımız, ince eleyip sık dokuduğumuz işlerimizde dahi bir türlü yakalayamadığımız uyum ve mükemmellik; kâinatın en karmaşık olayında bile karşımıza çıkıyor. İşte o vakit şaşkınlıkla karışık bir hayranlık duygusu sarıyor benliğimizi. Rahmanî takdirdeki uyumun ve “tevafuk” kelimesinin idrakine az da olsa varabiliyoruz.
Mavi Marmara şehitlerinin hayatlarını okuduğumda da bu duyguyu hissettim ben. Şehitlerin yaşları, memleketleri, yaşam tarzları, hayat felsefeleri ve eylemleri… Hepsi de “tevafuk” sözcüğünü fısıldadı bana, ilahî takdirin müthiş uyumunu ve en önemlisi; şehitlerin seçilmişliklerini…
Sanki tüm Anadolu`yu çepeçevre kuşatırcasına farklı farklı şehirlerden; genç, yaşlı ayırımı yapılmaksızın her yaş grubundan şehidin seçilmesi, Allah`ın sırtımıza yüklediği o büyük sorumluluğa işaret ediyor aslında: Filistin`den, dünyadan, dünyada cereyan eden zulümlerden hepiniz mesulsünüz!
19 yaşındaki Furkan Doğan, gençliği sadece eğlence dönemi olarak görenlere şahadetiyle en anlamlı cevabı verdikten sonra yürüdü Hakk`a. Görüntüde önde olmayıp aksine hep geride duruşu, aksiyon genci olmasına mani olmadı. Derdi sadece karşı cinsteki akranlarıyla ilişkisi olan gençlere, kızlardan hep uzak duruşuyla örnek oldu. Furkan, kısa yaşadı ama insanlar, O`nun ölümünde dirildiler. Furkan`ın kabri, İslam`a açılan bir kapı oldu İrlandalı Cueeva Butterly için. Cueeva, Furkan`ın mezarı başında Ayşe oluverdi.
Necdet Yıldırım 32 yaşında, bir kız babasıydı. Her türlü hayır faaliyetlerine işini bahane eden, ailesine bile zaman ayırmaktan aciz babalara inat, o en fazla mesaiyi hayır işleri için harcadı. Şehadetinden kısa bir süre önce çekildiği anlaşılan bir videoda Çanakkale Türküsünü söylemesi, görünen o ki bu kutlu yürüyüşe yaptığı hazırlıktan başka bir şey değildi. Arkadaşları onu, merhametli, sabırlı ve güler yüzlü olarak bildiler hep.
Mardinli şehit Cengiz Akyüz. O`nun da tıpkı soyadı gibi tertemiz ve daima gülen bir yüzü vardı. Alçı-dekorasyon işiyle uğraşıyordu. Gazze`ye giden yardım filosuna katılmasındaki amacı, zanaatını oradaki evsizler için de kullanmaktı. En çok şehadet türkülerini seven Cengiz Akyüz, yola çıkmadan evvel arkadaşlarıyla “Artık benim için de bir şehadet türküsü yazarsınız” diyerek vedalaşmıştı.
Mavi Marmara şehitlerinin en yaşlısı olan İbrahim Bilgen, 61 yaşındaydı. İsrail`in ciddi bir saldırı yapacağı anlaşılınca geminin çeşitli yerlerinde nöbetçileri belirlemek üzere hazırlanan listede asıllar arasında değil de yedeklere yazılmasına sitem etmiş; İHH görevlisine “Sen beni yaşlı mı sandın evlat” diyerek latife yapmış, güreşe tutuşmayı dahi teklif etmişti. Siteminin ardından asıl nöbetçiler listesinde yer almayı başaran İbrahim Bilgen, İsrailli askerlere su sıkmak için hortumu eline alır almaz vurulmuştu. Sevenleri O`nu, hayır işlerine düşkünlüğü ve gece ibadetine olan titizliğiyle andılar.
Tekvando şampiyonu Çetin Topçuoğlu`ysa bambaşka bir şehit. Gazze yolculuğunda kendisine eşlik eden ve aslında bir ev hanımı olan eşini evde eğiterek dünya şampiyonu yapabilecek kadar başarılı bir eğitmen O. Kendisine verilen makam da ahiret şampiyonluğu olsa gerek, Allahu alem.
Şehadeti kızlarına malum olan Cengiz Songür, geride aslan gibi dört erkek evlat bırakan Fahri Yaldız, İsrail`in zulmünü tüm dünyaya yayın edebilmek için son ana kadar mesleğini ibadet aşkıyla yapan Cevdet Kılıçlar, ve Müslümanların arasında birliğin sağlanmasını, Kudüs`ün özgürleştirilmesini hayatı boyunca kendine amaç edinmiş Şehit Ali Haydar Bengi kim bilir bizim bilemediğimiz hangi güzel hasletlerle şehadete kavuştular. Kim bilir peygamberlerin bile gıpta ettiği nice yüksek makamlarda ağırlanıyor şimdi Mavi Marmara şehitleri…
Evet, şu fani dünyada başımıza gelen her iş gibi şehadet de bir nasip meselesi. En umulmadık anda şehitlik mertebesine ulaşabilirken kimisi; kimisinin de Halid bin Velid gibi yüz ayrı savaşın bıraktığı yüz ayrı yarası olsa da vücudunda, ecel onu yatağında yakalayabiliyor.
Şehit olmak nasip işi ama şehit gibi yaşamak elimizde! Evden çıkarken yolda ilk rastladığımız arkadaşımıza, “Heyben doluysa, haydi bismillah çıkalım ve insanlara dağıtalım” diyebilecek kadar sevgi doluyuz çünkü. Gücümüz yettiğince Hakk`ın safını tutmak, topal karınca misali safımızı belli etmek imkânsız değil. Her nerede insanlık adına bir etkinlik yapılsa, orada var olmak ve “Ne iş olsa yaparım” diyebilmek zor olmasa gerek.
Şehit olamayabilirsin ama şehit gibi yaşamak elinde! Tıpkı bir şehit gibi sabırlı, merhametli, güler yüzlü olabilirsin. Sana verilen vazifeyi, işini ya da mesleğini ibadet aşkıyla yapabilirsin. Bir kere hayır için yola koyuldun mu, sana verilen bütün kabiliyetler hayır yolunda gelişir. Zanaatın mazlumların, yoksulların derdine çare olur, sesini duyan yüreklenir, elini tutan güçlenir, yüzüne bakan Yaradanı hatırlar. Ve gün gelir, “Allah Teâlâ`dan samimiyetle şehadeti talep eden kimse yatağında ölse de Allah onu şehitler makamına ulaştıracak” hadisindeki müjdenin tecelli edişine bizzat şahit olursun… Allah bilir.