M. Nedim Tan
Salime Leyla Gürkan, Yahudilik, İSAM, 2008
Nuh Arslantaş, İslâm Toplumunda Yahudiler, İz, 2008
Çok konuşmuşuz, çok dinlemiş ve tartışmışızdır Yahudilik hakkında ama, dağarcığımızı belirleyen hep siyasî hesaplaşmalar olduğundan bir din olarak ve binyılları ardına katmış büyük bir kültür olarak Yahudilik üzerinde pek durmamışızdır. Mark Twain 1897’de şöyle demişti oysa: “Her şey ölümlüdür, Yahudi hariç. Bütün diğer güçler geçip gider, ama Yahudi kalır -All things are mortal but the Jew; all other forces pass, but he remains.” (Concerning the Jews, s. 26) Böyle bir ifade yadırgatıcı gelebilir bizlere, ama mazisi dört bin yıla uzanan, üstelik türlü yıkımlar, sürgünler, katliamlar ve baskılara rağmen ayakta kalan, bir de bütün dünyayı peşine takan bir oluşumdan söz edildiği akılda tutulmalı.
Evet, bu konuda çok şey çalınmıştır kulağımıza. Filistin’deki elim hadiselerde ve dünyadaki adaletsizlikte görülen İsrail parmağı ruhumuzu daralttığından olsa gerek, uçuşan söyletilerin büyüsüne fazlasıyla kendimizi kaptırmışızdır. Ama, atılan oklara değil de yöneldiklere hedefe bakmak hatırımıza gelmemiştir sanki. Bilgiye dayalı bir farkına varıştan çok, galeyana dayalı bir tepki ekseninde bilinçlerimiz yoğunlaştığından, konunun boyutları ve taşıdığı mesajlar üzerinde tefekkür etme kabiliyetimizi yitirmiş gibiyizdir. Gerçekten de her anlamıyla hakkında bilgilenmeye ve üzerinde düşünmeye büyük ihtiyaç duyulan bir konudur Yahudilik konusu. Neden mi?
Çünkü Yahudilik ve İsrail, sadece stratejik hesapların ya da siyasî tarihin bir nesnesi değil bizler için. Dinler tarihinde merkezî bir konum işgal ediyorlar bir kere. Öyle bir konum ki, Kur’ân-ı Kerîm yaklaşık yedi yüz âyetinde doğrudan Yahudilikle ve Yahudilerle ilgili beyanlarda bulunuyor; İlahî ilkelerin beşerî seviyede tatbiki noktasında Yahudiliğin, her dönemde olumsuzluklara kaynaklık edebilecek bir zihniyet olduğuna işaret buyuruyor. Kur’ân’ın bize sunduğu haliyle Yahudilik, tarihteki tecrübesiyle ibret alınması ve ders çıkarılması gereken bir insanlık durumuna atıf yapıyor. Dolayısıyla Yahudilik denildiği zaman, kafamızdaki şartlanmalardan önce yeryüzünde sayı bakımından çok küçük ama etkisi ve temsil gücü tahmin edilenin çok üzerinde olan, bu yüzden de en çok tartışılan bir oluşumu anlamamız gerekiyor. İnsanlığın geçmişi ve geleceği, Yahudi unsur hesaba katılmadan kavranılamaz.
Bu vesileyle, konu hakkındaki birikimimizi yeniden gözden geçirme amacıyla, yakın zamanda yayınlanmış iki nitelikli çalışmaya dikkat çekiyoruz. Nitelikli çalışmalara her zaman ihtiyaç vardır. Doğru, onlar muhatabından hep bir seviye talep ederler, bu yüzden de onlara ‘akademik’ diye dudak bükülür. Ama şu da var ki farkına varış, doğru bilgilerin ilettikleri anlam dünyasına yolculuk etmekten geçiyor... Dikkat çekeceğimiz ilk çalışma, Nuh Aslantaş’ın İslâm Toplumunda Yahudiler’i: Doğrudan kaynaklara yaslanarak yapılmış bu çalışmada, müslüman dünya ile Yahudiler’in nasıl çok yönlü bir etkileşim içinde yaşadıklarını, hem etkinlendiklerini hem de etki ettiklerini okuyoruz.... Dikkat çekeceğimiz ikinci çalışma ise Saime Leyla Gürkan’ın Yahudilik’i: Bir din olarak Yahudiliğin hangi ayırıcı nitelikler taşıdığı, tarih içinde kendi varlığına nasıl sahip çıktığı, hangi itikadî prensiplere yaslanarak insanlığa neler vaad ettiği gibi belli konularda, yine doğrudan kaynaklara inerek okuyucusunu bilgilendiriyor. Hacimleri, kaynakçaları ve lügatçeleri itibariyle Türkiye’de örneğine pek rastlanmayan bu her iki çalışmadan da öğreneceğimiz çok şey var. Şehir efsaneleriyle, siyasî yalanların koyu gölgeleriyle, günübirlik tepki gösterişleriyle örülü tavırları aşmak isteyenlere...