Gözün kökü öz! Namaz “gözümün nuru” olarak vasfedilmiş Efendimiz tarafından. Namaz bizim gözümüzdür. Gözümüz yani canımız, her şeyimiz! Kulak sonraki iş. Asıl iş gözün gibi bakmakta namaza…
Güzel şeyleri özlemek, istemek lazım. Her şeyin çok güzel olmasını istiyoruz. Kim istemiyor ki? Lakin güzel olandan ne kadar haberimiz var?
Güzel kelimesi hangi kelimelerle bir araya gelebilir? Binlerce! Sözlüklere güzel kelimesi hangi kelimelerle birlikte girmiş diye bir bakınayım dedim. Önce atasözlerine baktım. Ardından deyimler sözlüğüne. Sonra da Türkçe sözlüklere baktım, bakın karşıma neler çıktı:
“Tüy güzelliği hamamdan eve, huy güzelliği Urum’dan Şam’a” demiş atalar. Şekil güzelliğinin ömrünün kısa olduğunu ifade etmişler. Huyu güzel olanın tesir alanının da geniş olduğunu söylemişler. Yüzü güzel ile huyu güzeli ayırmayıp “Yüzü güzel olanın huyu da güzel olur” diyenlerimiz olduğu gibi “Güzele kırk günde doyulur, iyi huyluya kırk yılda doyulmaz” diyerek yüzü güzel olanların huyu güzel olmazsa pek de tadının olmayacağını ima edenler de olmuş.
Güzelin kendisinin iyi veya kötü biri olmasından öte atalardan güzelliğin başa bela olduğunu, kavga sebebi olduğunu söyleyenler de olmuş.
Güzel Kavgası
Güzelin başına üşüşenlerden dolayı “Güzel kanda (nerde) kavga orda” demişiz. “Güzellerin talihi çirkin olur” da demişler. Güzelin başına gelmeyen kalmaz. Zira güzeli herkes sever, onu kimse paylaşamaz; ille benim olsun ister. Aklı başında olan güzel de kendisini ister istemez biraz saklamak, geri tutmak durumunda hisseder. Bundan olsa gerek “Güzel bürünür çirkin görünür” diye bir atasözü de oluşmuş kültürümüzde. Günümüzde güzelliğini gösterme yarışına girişenlerin aslında çirkin bir amel gerçekleştirdiklerini yüzyıllar öncesinden söylemiş atalar. Her şeyin en münasibi ne ise onu yapmak gerektiğini söyleyen büyükler “Ağaç yaprağıyla güzeldir” demişler. Bu atasözü tesettürün güzelliğine yorumlanabilecek bir atasözü. Tesettürü, örtünmeyi, örtünme ihtiyacının güzelliğini usta yazar Rasim Özdenören Kent İlişkileri kitabında çok güzel anlatır.
Aldatıcı Güzel
“Güzele ne yaraşmaz” da demiş büyükler. Güzele bakmak sevaptır, amenna ama güzele güzel bakmak sevaptır. Amelimizi çirkinleştirecek bir bakış ile güzelliğe yaklaşmak güzeli de murdar edebilir.
Algılarımıza hükmeden güzelliğin daha çok sunum ile ortaya çıktığını yani bir nevi insanı aldattığını da söylemiş atalar: “Güzellik ondur, dokuzu dondur.”
Başarılı bir sunum ile güzel olarak algılamak durumunda kalmayacağımız çirkin, kötülük, ibaha yoktur diyor gibi bu atasözümüz.
Şekil dünyasının kölesi insanlar arasında “rağbet güzel ile zengine” imiş. Lakin onlara demiş ki atalar; “Anan güzel idi hani yeri, baban zengin idi hani evi?”
Güzel manzara güzelliğini biraz da bakan gözden alır zira “manzara” kelimesi nazar etmekten, bakmaktan gelir.
Kusursuz Güzel Arama Cemiyeti
Elbette “kusursuz güzel olmaz” Kusursuz dost arayan dost bulamaz. Ama dostunda kusur arayan da dostluğu kaybeder. Dostluğu yitirmemek ise dostu için her an tetikte olmayı gerektirir. Dostun istediği kadar kusurlu olsun. Kuzguna yavrusu güzel görünür. Dostumuzun, sevdiğimizin hatasını, eksiğini, kusurunu ancak başına bir tehlike gelmekte olduğunu; o kusurdan dolayı dostumuzun zarar göreceğini hissedersek kabul edebiliriz. Başka türlü sevdiğinde kusur görebilene ben denk gelmedim. Ne zaman bir kusur görmeye başladın o zaman o sevgi şiddetini kaybeder.
Türkçe Cümle
Aslolan şu ki; “gönül kimi severse güzel odur.” Hakiki güzeli sevebilmek için gönül aynasının pasını silmek gerekir demişler. Gönül aynasının pası da en çok sevgilinin adını anmakla silinirmiş
Güzel huy, güzel fikir, güzel ahlak, güzel haslet, güzel isimler… En güzel isimler… İşini güzellikle yapmak… Bunlar da şeklî güzelliğin etrafına, dışına, derinine gittikçe göreceğimiz bazı kelime gruplarımız. “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır” cümlesi Said Nursi’nin tamamı Türkçe kelimelerden oluşan bir cümle olmaya en yakın bir iki cümlesinden biri. Hayat ve lezzet kelimeleri ile bu özelliğe sahip olmayı kaçırıyor bu güzel cümle. Bu bir kusur mudur? Değil elbet! Zorla güzellik olmaz.
Güzelin Sözlük Halleri
Güzelavrat otu da varmış güzelhatun çiçeği de. Hüsnühata güzel yazı da diyoruz. Güzel sanatlar artık fakülte hatta üniversite.
Estetiğe güzel duyu demişler. Güzelleme diye bir şiir türü var halk edebiyatı dedikleri edebiyatımızda. Güzellik malzemesi, güzellik salonu, güzellik enstitüsü, güzellik küstahları, güzellik yarışması, güzellik kraliçesi şekilciliğe tutsak olmuş bir güzellik anlayışının kelimeleri. Güzelleştirme derneklerini de hatırlayalım.
Birisi kendisine bir ayrıcalık sağlamaya kalkıştığında hemen lafı yapıştırırız: “Senin anan güzel mi?” Hangi mantıkla bunu böyle diyoruz anlamak kolay değil.
Bir şeyin çok güzel olduğunu başına bir kelimesini getirip kelime grubunu tekrar ederek ifade ediyoruz: Bir güzel, bir güzel…
Kimisine ise kıyas yaparak güzel dediğinizde bile yaranamazsınız: “Bugün dünden güzelsin dedik yine yaranamadık.”
Güzelin Özü
Güzel kelimesi “gözel” şeklinde de telaffuz edilir Anadolu’da. “Gözel” yani gözün arzuladığı. Tabii gönlünü cilalayanın gözü başka olur; özünün güzelliğini güzel yansıtır öyleleri. Simasına secde izi olarak yansır içlerinin güzelliği. Ayetle haber verilir bunun böyle olacağı.
Gözel demişken “Gözü namazda olmayanın ezanda kulağı olmaz.” Dediler ki bu atasözünde önce göz mü gelmesi lazım, kulak mı? Göz dedim ben. Neden? Çünkü gözün kökü öz! Namaz “gözümün nuru” olarak vasfedilmiş Efendimiz tarafından. Namaz bizim gözümüzdür. Gözümüz yani canımız, her şeyimiz! Kulak sonraki iş. Asıl iş gözün gibi bakmakta namaza.
“Güzel aşık, cevrimizi çekemezsin demedim mi” demiş Pir Sultan ama Erzurumlu İbrahim Hakkı dili ile diyelim ki “Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.”
Ya Hu!