
İlâhî bilginin yaratılmışlara ulaştırılmasında anahtar bir kavram niteliği taşıyan ‘”vahy”, kelime anlamı itibariyle, “bir bilgiyi, işâret yoluyla, muhataba en hızlı ve en kısa yoldan ulaştırmak” anlamına gelir. Bu ulaştırma, söz, remiz, ta’rîz, ses, uzuvlarla yapılan işaret, yazı vb. şekillerde olabilir.
Vahiy, her şeyden önce bir “haberleşme aracı”dır. Ancak bu haberleşme, sözlü olabildiği gibi başka şekillerde de gerçekleşebilmektedir. Bu çeşit haberleşmenin bir diğer özelliği de “gizlilik”, “sırlılık” ve “özel bir yolla” yapılıyor olmasıdır. Vahyin “özel” ve “sırlı” oluşu, daha çok ontolojik (varlık yapısı) bakımdan birbirinden farklı olan iki varlık arasında cereyan etmesinden ileri gelmektedir.
Kur’ân’da da farklı cinslerin birbirlerine mesajı, vahiy kelimesiyle anlatılmıştır. Binâenaleyh, Allah Teâlâ, varlık yapısı itibariyle hiç bir şeye benzemediği için, O’ndan gelen mesajlar, hangi varlığa yönelik olursa olsun genelde vahiy kelimesiyle ifade edilmiştir. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de Allah Teâlâ’nın, insanlara gönderdiği mesajlar vahy olarak isimlendirildiği gibi göklere, yeryüzüne, bal arısına ve meleklere olan mesajları da vahy kelimesiyle bildirilmiştir.
Allah Teâlâ’nın mahlûkâta gönderdiği vahiy, bir anlamda, söz konusu varlıkların yaratılış düzenine uygun hareket tarzlarını bildirmesidir. Vahyin bu genel boyutu, varlıklar açısından uyulması gereken bir fıtrat zorunluluğudur. Burada hürriyet ve irâde söz konusu değildir. Vahye doğrudan muhatap olan bir insan için de bu durum aynen geçerlidir. Bir peygamber için vahiy, kendisine indirilene hemen tabi olup tebliğe başlamasıdır. Bundan dolayı Hz. Âişe’nin (r.a) Hz. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- hakkında söylediği “Onun ahlâkı Kur’an’dan ibaretti” sözü manidardır. Yani Kur’an onda meleke haline gelmiştir demektir. Zira Allah’ın vahyi, vahyedilen varlığın bir şekilde özüne işlemekte ve âdeta onda fıtrî bir meleke oluşturmaktadır.
Esasen peygamberlere yapılan vahyin mâhiyetini anlamak mümkün değildir. Çünkü tecrübe edilemeyen ve tekrarlanamayan bir özelliğe sahiptir. Şahsa özel vahiy/ilham ise kişilere göre farklılık arzedebilecektir. Zira herkesin kalbî yapısı, Allah ile kendi arasındaki özel diyalogu ya da Allah’ın ona olan tasarrufları farklı olabilecektir. Buna bağlı olarak da vahyin muhteva ve şeklinde ayniyle bir benzerlikten söz edilemeyecektir. Peygamberlere indirilen vahiy, teşrî ifade etmesi (bir şeriat ve din oluşturması) sebebiyle, başkaları için de bir ilim sebebi iken, kişiye özel vahiy/ilhâm, sahibi için –Kur’ân ve sünnet esaslarına muhalif olmamak şartıyla- bir ilim ifade ederse de başkaları için bağlayıcı bir bilgi değildir.