“İslam’ı seçmek çağı seçmektir. Çünkü İslamiyet bu çağın yegane dinidir. Çağın ümididir.” - Roger Garaudy
“İki tane Yahudi öldürüldü diye 20 bin Filistinliyi nasıl öldürürsünüz!?” diye sorarak milyonları peşine takar ve başına gelmedik kalmaz. Fransız medyasına da hakim olan siyonistler iyice sinirlenerek daha ciddi bir linç çalışması başlatır. Hiçbir gazetede yazma imkanı bulamaz, radyolarda konuşturmazlar ve televizyonlara çıkartmazlar. Büyük bir ambargo başlar Garaudy’ye, ama o doğru bildiğini yüksek sesle söyleme cesaretinden vazgeçmez.
20. yüzyılın en önemli filozoflarından biri olarak kabul edilir. Müslüman Fransız düşünür. Dönemin Komünist Partisi’nin en önemli siyasi aktörlerinden ve daha da önemlisi ideologlarından biri. Dünyanın en önemli liderleri tarafından büyük taltiflerle kabul edilen bir kişi. Yazdığı her eserin peynir ekmek gibi kapışıldığı bir düşünür. Elliden fazla kitap yazmış, eserleri onlarca dile çevrilmiş, sayısız makale neşretmiş biri. Hem felsefeci, hem estetikçi, hem yazar, hem şair, hem üniversite hocası, hem siyasetçi; batının Müslüman yüzü Roger Garaudy.
1913’de işçi ve fakir bir ailenin çocuğu olarak Marsilya’da doğar. Kendisi ailesinin Hristiyan olmadığını, ateist-kominist olduğunu söyler. 1933’de Komünist Parti’ye girer ve kısa sayılabilecek bir sürede yükselir. Bir yandan da felsefe eğitimini sürdürür. Daha sonra Felsefe’de öğretim görevlisi olur. Marksist düşüncenin ateşli savunucularındandır. 1939’da askere alınınca, Vichy hükümetinin Kuzey Afrika’daki kamplarına sürgün edilir. Fransa’daki Vichy rejimine karşı takındığı sert tavır dolayısıyla idama mahkum edilir. Fakat Müslüman askerler kendisini kurşuna dizmeyi reddeder. Burada Garaudy’nin İslam’a karşı bir sempatisi başlar. 1952’de Sorbonne Üniversitesi’nde edebiyat dalında, 1954 yılında da SSCB Bilimler Akademisi’de doktor ünvanı alır. Fransa meclisinde milletvekilliği, meclis başkan yardımcılığı ve senatör olarak görev yapar. Üniversitede de profesör olmuştur. 1956’ya geldiğimizde, karşımızda Komünist Parti’de Siyasi Büro Şefliğine kadar yükselmiş bir düşünür vardır.
Marksisizm üzerinde yoğun çalışmalar yapar. Küba’da Fidel Castro ile görüşür ve Küba’daki yeni eğitim sisteminin felsefi alt yapısını oluşturması istenir. Hareketli bir hayatı vardır Roger Garaudy’nin. Kaddafi ile görüşür, J. Paul Sartre ile felsefi sohbetler yapar, Stalin ile ailecek görüşür, kitaplar neşreder, TV ve gazetelere sürekli demeçler verir, üniversitede derslerine devam eder ve bir yandan da partideki çalışmaları sürer. Stalin’den Mao’suna kadar astığı astık, kestiği kestik Komünist diktatörler bile onunla görüşmek için can atar. 1970’e geldiğimizde Sovyetlerin Prag’ı işgaline Garaudy yüksek sesle itiraz eder ve Komünist Parti’den ihraç edilir.
Roger Garaudy, eşitsizliği, sömürüyü çocuk yaşta yaşayıp isyan etmiş biri. Üniversitenin felsefe bölümünde okurken Komünist Gençlik Kulübü’nün yetkilisine gidip “ben Hristiyanım ve size katılmak istiyorum” demesi biraz bundan. Komünizmin insanlar arası eşitliği savunması iddiasına kapılmıştır. Aynı zamanda bir idealist. Ama delicesine. Fransa’daki saygın gazete, radyo ve televizyonların Roger Garaudy’i yayınlarına çıkarmak, yazdırmak, konuşturmak için can attıkları, ağzından birkaç cümle de olsa demeç almak için kıvrandıkları söylenir.
Dokunma Siyonistlere, Acısı Çıkar Aheste Aheste (mi)?
Garaudy eserlerinde estetik mülahazalar yapar. Buna önemli bir yer ayırır. Ayrıca zengin ile fakir arasında açılan uçurumu değerlendirir, çözümler üretmeye çalışır. 1966’da kendisine linç kampanyası başlatılmasını sağlayacak “İsrail, Mitler ve Terör” kitabını yayınlar. Kitapta siyonist politikaları sert bir dil ile eleştirmektedir. Bu eleştiri Yahudi Lobisinin canını fazlasıyla sıkar ve Garaudy aleyhinde kampanyalar başlatılır. Garaudy’nin kitaplarını basan Fransa’nın en prestijli yayınevlerine tehditler gelir, ‘Amerika’da çıkan kitapların yayın haklarını aldırtmayız’ gibi. Yayınevinin camlarını kırmak, müdürünü epeyce hırpalamak gibi adice saldırılara girişir siyonistler.
Tarihler 1982’yi gösterdiğinde Roger Garaudy’nin ikinci doğumu, yani İslam’a girişi gerçekleşir. Bunun biraz öncesine gittiğimizde, İsrail’in Lübran’ı işgali esnasında Le Monde’de yazdığı tam sayfalık zehir zemberek yazısı çıkar karşımıza. “İki tane Yahudi öldürüldü diye 20 bin Filistinliyi nasıl öldürürsünüz!?” diye sorarak milyonları peşine takar ve başına gelmedik kalmaz. Fransız medyasına da hakim olan siyonistler iyice sinirlenerek daha ciddi bir linç çalışması başlatır. Hiçbir gazetede yazma imkanı bulamaz, radyolarda konuşturmazlar ve televizyonlara çıkartmazlar. Büyük bir ambargo başlar Garaudy’ye, ama o doğru bildiğini yüksek sesle söyleme cesaretinden vazgeçmez.
Batı tipi gelişmenin eleştirisini yapar. Ona göre bu gelişme insanın, insanî boyutlarını buduyor, onu izah yüceliğinden uzaklaştırıyor ve onda cemaat halinde yaşama düşüncesini öldürüyor. Batı ilim ve teknik ile hikmet arasına yüksek bir set çekiyor. Garaudy’e göre batı tipi ilerleme, emperyalizmi, savaşları ve öldürücü dahili buhranları doğuran kapitalizmi, halkına işkence eden ve üçüncü dünya milletlerini sömüren korkunç bir hakimiyet ile silahlanma yarışına giren sistemi doğurdu.
O hem antisemitizm ile mücadele etti hem de siyonizm ile. Geniş bakış açısına sahip oldu ve Müslüman öznenin varoluşsal sancısını çekti. Kitaplarını Türkçe’ye çeviren ve kendisiyle görüşen Cemal Aydın, onun için “fikren yerini dolduracak çok kişi var, ancak eylem olarak onun kadar cesur adam malesef göremiyorum” der.
Yeni Bir İslam mı Türetti?
Yeni bir İslam türettiğine dair eleştiriler olduğunu söyleyelim. Yakılmasını vasiyet etmesi herkesin kafasını karıştırdıysa da, yaşadığı cesur hayat, siyonizm ile olan mücadelesi ve İslam’ı yücelten tavırları kendisini sevmemiz için yeterli diye düşünüyorum. Müslümanlardan yükselen eleştirilere karşı şunu demiştir, “benim kitabım Müslümanlar için değildir. Bunu Müslümanlara akıl vermek için değil, kendi vatandaşlarıma İslam’ı duyurmak için yazdım. Bu bakımdan da İslam bizim geleceğimizdir.” Kendisine “çok değiştiniz” diyenlere “kişinin değişmesi varlığını devam ettirmenin bir gereğidir” demiş ve eklemiştir “ancak aranan doğru bulunmuşsa, o zaman değişme başkalaşma değil bulunan doğruda derinleşme olacaktır.”
“Şahsi tecrübemin ışığında fikrimi söyleyecek olursam; diyebilirim ki, benim en çok peşinde olduğum şey, akıl ile vicdanın bütünleştiği ve buluştuğu noktaya ulaşmaktı. Üstün sanat ve şiirle toplum hakkındaki inançlarımı dile getirmek istiyordum. Allah’a şükürler olsun ki, İslam sayesinde, onları birleştirme imkanı bana nasip oldu.” Bu sözleri ile Garaudy, İslam’ın kendi zihin dünyasındaki yerini açıklar. Ayrıca “özgürlük, her türlü yabancılaşmanın dışında kalabilmektir” gibi enfes bir sözü vardır.
Garaudy 1982’de Müslüman oluncaya kadar Türkiye’de sol kesim kendisinden 12 eser çevirir. TÜYAP kitap fuarının ilk yılında onur konuğudur Garaudy. Müslümanlığını ilan edinceye kadar kendisini bağrına basan solcularımız o andan itibaren kendisinden yüz çevirir ve bir daha ilgilenmez.
“İslam, çağları arkasından sürükleyen bir dindir. Diğer dinler ise, çağların arkasında sürüklendi.” “İsterim ki, bunca mücadelenin, düşüşün ve yanlışın, umudun ve kardeşçe buluşmaların bana kazandırdıkları gömülüp gitmesin.” Ömrünün son demlerinde söylenmiş bir sözüdür. Allah taksiratını affetsin, ona da, bize de rahmetiyle muamele etsin.